Size önceki yazımda Pembe Kekik'imle katıldığımız Ayvalık Zeytinyağı Festivali'nden bahsetmiştim. Bu yazımda ise kalan zamanımızda Ayvalık'ta neler yaptık, onları anlatacağım.
Festival alanını gezdikten sonra Ayvalık'ın sokaklarına attık kendimizi. Herhangi bir plan yapmadan, bir yere ulaşmaya çalışmadan aheste aheste dolaşmaya başladık. Karşımıza önce Saatli Camii çıktı. Merkezde yer alan bu yapı önce kilise olarak yapılmış, daha sonra camiye dönüştürülmüş. Bu cami Ayvalık'ın sembolü olan yapılardan biri.
Ardından dar sokaklarda hayallere dalarak eski Ayvalık evleri arasında gezindik. Kim bilir ne hayatlara, ne hikayelere ev sahipliği yapmış, eski ama güzelliğinden bir şey kaybetmemiş evler...
Bu tarihi yerleri gezdikten sonra biraz da alışveriş yapalım dedik ve çarşıyı dolaşmaya başladık. Ayvalık'a gidip Güler Pastanesine uğramamak olmazdı. Orada sakızlı kurabiye, lorlu tatlı ve lorlu baklavadan hem tattık hem de yanımıza aldık :)
Aklımızda bir de iyi bir peynirci bulmak vardı. Pembe Kekik'im daha önce yediği saganaki peynirinden bulmak istiyordu. İyi bir peynirci sorduğumuzda bize Ferdi Peynir'i önerdiler. Gittiğimizde çok şirin bir hanım bizi karşıladı, peynirler hakkında bilgi verdi, bize tattırdı. Burada saganaki dışında yöresel pek çok peynir çeşidini bulmak mümkün. Saganakinin de sadesinin yanı sıra çörekotlu ve kekiklisi vardı, ben özellikle kekikli olanı çok beğendim. Tattığımız ve alıp yanımızda getirdiğimiz peynirler oldukça lezzetliydi, Ayvalık'a yolunuz düşerse Ferdi Peynir'e uğramanızı tavsiye ederim. Yukarıda görmüş olduğunuz bahatlı peynirler çok güzel fikir değil mi? Ferdi Peynir bu şekilde satıyor, siz de kendiniz hazırlamak isterseniz Pembe Kekik'in alternatif bir tarifi var, ona bakabilirsiniz.
Kısa Ayvalık turumuzu tamamladıktan sonra Cunda Adası'na doğru yola çıktık. Pembe Kekik beni Cunda'nın girişinde tepede yer alan Rahmi Koç Müzesi'ne götürdü. Bunun için kendisine ne kadar teşekkür etsem azdır. Daha önce birkaç kez daha Ayvalık'a gitmiş olmama rağmen bu müzeyi görmemiştim ve ne kadar çok şey kaçırmışım. sadece manzarası için bile gitmeye değer, çok etkileyiciydi. Şu an yazarken ve fotoğraflara bakarken bile orada olmayı ne çok istedim bilseniz...
Daha önce kilise olan bu yapı Rahmi Koç tarafından restore edildikten sonra müze ve kitaplık haline getirilmiş. Kitaplığa Sevim ve Necdet H. Kent adı verilmiş, emekli büyük elçiye ait kitaplar da oğlunun bağışıyla burada yer almış.
Terasta muhteşem Cunda manzarasını seyrederken dalıp başka alemlere gidebileceğiniz şirin bir cafe de var. Biz henüz güneşin sıcaklığını hissettirdiği o günlerde limonata içip ferahlamak istedik ve limonatanın sunumunu çok sevdik. Alışılageldiği gibi limon, buz ve nanenin yanı sıra portakal ve elma dilimleri ve bir de vişne vardı içinde. Böylece cafenin sadece manzarasına güvenmediğini sunum konusunda da başarılı olduğunu gördük.
Siz de müzeyi gezmek isterseniz pazartesi hariç her gün 9.30-17.30 saatleri arasında ziyarete açık olduğunu ve girişin ücretsiz olduğunu belirteyim.
Ayvalık'ta gittiğimiz yerlerden biri de cennet tepesi idi. Buraya İzmir'e dönüş yolunda uğradık, hemen yol üstü bir noktada zaten. Çok fazla söze gerek yok gördüğünüz gibi buradan çok güzel bir manzara seyredebilirsiniz. Manzaradan bahsetmişken size son bir yer daha önereceğim ki belki çoğunuzun daha önceden gittiği Şeytan Sofrası. Biz daha önce gittiğimiz için ve vaktimiz de dar olduğundan bu kez uğramadık, ama özellikle gün batımında Şeytan Sofrası'nda muhteşem güzellikte bir görüntü var.
Bu yazıyı sevdiyseniz ve 3 yıl önceki Ayvalık-Cunda Şeytan Sofrası yazımı da okumak isterseniz tık tık.
Bir sonraki yazıda Cunda gezimizin detayları yer alacak, takipte kalın :)
0 yorum:
Yorum Gönder