Dünkü yazımda şehrimizdeki bazı etkinliklerden söz etmiştim. İlk olarak Ayasofya ile ilgili konferansa katıldım (bundan ayrıca İstanbul ile ilgili yazımda söz edeceğim), ardından Karşıyaka Belediyesinin düzenlediği etkinliğin son kısımlarına yetiştim. Karşıyaka Nikâh Sarayına ulaştığımda Doç. Dr. Duygu Kışla "Gıdaların Hazırlanmasında Dikkat Edilecek Hijyen Kuralları" başlıklı konuşmasını tamamlamak üzereydi. Dinleyebildiğim kısmında gıda kaynaklı hastalıkların ortaya çıkma sebepleri ve bu konuda alınabilecek önlemlerden söz ediyordu. Özellikle et, tavuk gibi besinleri doğrarken kullandığımız kesme tahtası ve pişirme esnasında kullandığımız kaşıkların diğer besinler için kullanılmadan önce yıkanması gerektiğini vurguladı.
Son konuşmacıyı baştan sona dinleyebildim :) Doç. Dr. Yeşim Elmacı "Gıdalarda Kullanılan Katkı Maddeleri ve Sağlık" başlıklı sunumunda önce katkı maddelerinin tarihçesinden söz etti. Milattan önceki yüzyıllarda gıdaları daha uzun süre saklayabilmek amacıyla kullanılmaya başlanan ilk katkı maddesinin tuz ve odun tütsüsü olduğunu belirtti. Ardından ise yine M.Ö. 50'lerde baharat kullanımı başlıyormuş. Endüstrileşme ile birlikte 19. yy.dan itibaren katkı maddelerindeki artışa dikkati çeken Yeşim Hanım, katkı maddelerinin çeşitlerinden ve bu konuda yanlış bilinenlerden söz etti. Bu yanlış bilgilere örnek olarak E kodlu maddelerden söz etti, E kodu yazan her ürünün zararlı olmadığını, maillerde dolaşan şu E kodlarına dikkat edin kanserojendir diye belirtilen ürünlerin bazılarında gerçeklik payı olmadığını belirtti. Mesela bu ürünlerden biri E 330'muş, son derece zararlı olduğu söylenen bu kod sitrik asitmiş, Yeşim Hanım "yani sizin bildiğiniz ve evinizde kullandığınzı limon tuzu" dedi.
Konuşmacı katkı maddelerini renklendiriciler, tatlandırıcılar, lezzet maddeleri (limon yağı, nane yağı, vanilya, acıbadem aroması vs.), lezzet artırıcılar (en çok hazır çorbalarda oluyormuş), kıvam artırıcı ve jelleştiriciler gibi sınıflandırmalarla tanıttı. Bu maddeleri doğal, doğala özdeş ya da sentetik olarak ikiye ayırdı. Yeşim Hanım katkı maddelerinin kullanılış amaçlarını ise topak önleme (puding, çorba, sos vs.), hacim artırma (hazır kek, ekmek karışımları vs.), nem verme (jelibon tarzı şekerlerde), sıkılaştırma (meyve ve sebze konservelerinde), parlatma (meyvelerde) gibi başlıklarla sıraladı. Bütün bunları anlattıktan sonra katkı maddeleri konusunda bilinçli olunması gerektiğini, bu konuda özellikle internet üzerinden yanlış bilgilendirme yapıldığını ve her katkı maddesinin zararlı olmadığını vurguladı. Bu katkı maddelerinin gerektiği ölçüde kullanılması sakıncalı değilmiş ve doğal katkı maddeleri de pahalı olduğu için zaten üreticilerin çok fazla kullanmak istemeyeceğini söyledi. (tabi kullanılan maddenin doğal, yani gıda saflığında olması durumunda geçerli bu). Yeşim Hanım sunumunu Paracelsus'un "Zehri miktar doğurur" sözü ile bitirdi. Siz de günde birkaç çayı tatlandırıcı ile içiyorsanız çok sorun olmaz, ama günde 30 bardak çay içiyorsanız o zaman tatlandırıcı katkı maddelerinin zararlarından söz edilebilir diyerek katkılı ürünlerin kullanım miktarına dikkati çekti. Biz de günlük hayata her ne kadar bunlardan kaçmaya çalışsak da ne yazık ki vakit darlığından, daha pratik olduğundan dolayı kullanıyoruz. Her ne kadar bir gıda mühendisinden her katkı maddesinin zararlı olmadığını duymak bir nebze iç rahatlığı verse de en güzeli mümkün olduğunca doğal ürünlerle yaşamı sürdürmeye çalışmak.
Genel bir değerlendirme yapacak olursam seminer için seçilen konu başlıkları bence çok iyiydi, konuşma için alanında uzman kişilerin seçilmesi de hoş. Tek eleştirim konuşmacıların kullandığı akademik dille ilgili. Konuşmacıların akademisyen olması dolayısıyla bu çok normal, sunumları da son derece profesyoneldi, ama bir kısmı ev hanımı olan (benim gözlemim), bir kısmı da lise öğrencisi olan (formalarından anladım :)) ) dinleyici topluluğu için bilim dilinin zor anlaşılır olduğunu düşünüyorum. Konferansın sonunda katılımcıların yumurtanın yıkanması zararlı mıdır?, kesilen limon ne kadar süre kullanılabilir?, ev konserveleri neden tehlikelidir?, sokak sütlerini kullanabilir miyiz?, küflü peynir zararlı mıdır? gibi soruları oldu. Bu kısımda konuşmacılar teorik bilgi yerine günlük hayattaki pratik bilgilerden söz ettiği için benim daha çok ilgimi çekti.
Konferansın çıkışında ise Karşıyaka Belediyesi tarafından herkese birer çiçek (kadif çiçeğiymiş) hediye edildi. Çiçeklere çok meraklı olduğum için mutlu oldum. Hem bu güzel çiçek için hem de bu faydalı etkinlik için Karşıyaka Belediyesine ve organizasyonda emeği geçenlere bir İzmirli olarak teşekkür ederim.
0 yorum:
Yorum Gönder